Yaylaların üstünden bütün insanlık tarihi geldi geçti. Destanlar suyunu içti, masallar koynunda büyüdü. Asırlardır Anadolu insanına ana, dertlilere şifa,hasretlere dua oldu.
Kimseyi incitmedi. Toprak Ana’nın insanlara bahsettiği her şeyi bir fazlasıyla sundu insanoğluna. Kalbinden ağaçlarını kesenlere bile ses etmedi. Hep sustu ve bekledi sabırla. İnsanlar hatalarını anlasınlar diye umdu hep.
Yaylalar biliyordu, yayla adamının, toprağı gibi dışından sönük; içinden uyanık, içinden derin, içinden hassas olduğunu. Yaylanın suyu kazılarak çıkarıldığı gibi yayla insanını da kazmak gerekir. Çünkü yayla insanının özü kendi derinliklerinde gizlidir. Ruhunun derinliklerine inilmedikçe coşmaz, coşturulamaz. Yayla nasıl sessiz görünürse, insanı da öyle durgun, sessiz sakin görünür. Yayla adamının, toplaya toplaya, biriktire biriktire, sindire sindire aldığı hız, yayla fırtınası gibidir. Birden boşanır; taş uçurur, çatı koparır, baca yıkar, kök söker..
Nasıl ki yayla buğdayı, hiç olmayacakmış gibi ağır ağır yetişir, içinden özlenirse, yayla adamı da öyledir;kuru, kısa kuvvetsiz görünürse de kuvvet sinire, enerji ruha gider.
Yayla adamı da toprağı gibi, uzun uzun bakıldıktan, açıldıktan, sürüldükten sonra yeşerir. Yayla adamı tuttuğunu bırakmaz, tuttuğu yerden koparılmaz. Bir çekişte sökülecek sanılır, kökü
ayıklanmakla bitmez.
·Yaylanın sesi kuru, gözü boş fakat içi yanık, türküsü yaslıdır. Yayla için için ağlar, bütün suları için için aktığı gibi... Yayla, bir büyük ruhun, kendini saklayan bir ruhun, kendini
uzakta tutan bir ruhun boz maskesidir. Yıllar yılı boş kalmış yaylanın içine ancak duru ve durgun bakan gözleri inandırarak, kuru kuru duran dudakları kımıldatarak veya çocukluk
anılarının mutluluğuyla girilir. Yayla Anadolu’nun duyan yüreği, özleyen gözü, isteyen gönlüdür. Geç duyar, geç ister, geç söyler...
Yayla yavaş değil, sabırlıdır. Ağır değil, temkinlidir. Herkese açık değil kapalıdır. Yayla biraz da insanımızın kendisidir.
Rumda acemde aşık olduğum
Hak Peygamber sevdi ve dostum dedi
Yemen illerinde Veysel Karani
Yaylalar içinde “Hüyük Yaylası”
Sulağın suyu da suların hası,
Serin serin esen yeli özledim...
Anasından doğup dünyaya geldi
Resulun hiıkasın(i) tacını giydi
Yemen illerinde Veysel Karani
Sabah namazını kılar giderdi
Onun işi gücü deve güderdi
Yemen illerinde Veysel Karani
Erenler önünde kemer belinde
Veys Sultan derler Hak divanında
Yemen illerinde Veysel Karani
Peygamber mescitten evine geldi
Sordu Aişeye eve kim geldi
Yemen illerinde Veysel Karani
Elinde asası hurma dalından
Asla hata gelmez onun dilinden
Yemen illerinde Veysel Karani
Elinde asası hurma dalından
Asla hata gelmez onun dilinden
Yemen illerinde Veysel Karani
Sabahtan erkenden kalkar giderdi
Onu da yemezdi sadak(a) ederdi
Yemen illerinde Veysel Karani
Yastığı taş idi döşektı postu
Hakkın sevgilisi Habibin dostu
Yemen illerinde Veysel Karani
Anasından destur aldı durmadı
Geldi o resulü evde bulmadı
Yemen illerinde Veysel Karani
Yunus eydür gelin bizde varalım
Hak nasip eylesin komşu olalım
Yemen illerinde Veysel Karani
VEYSEL KARANİ
Yaylaya gitmenin geldi sırası,
Cennet gibi şimdi gör ki orası,
Sohbeti sazını demi özledim...
Yaylaya çıkardı gelinler kızlar,
Kendim gurbet elde gönlüm arzular,
Güler yüzü tatlı dili özledim...
Kuzular kuyuşur, koyunlar meler.
Kolunda bilezik bakır helkeler.
İkramını sunan eli özledim.
Şo dağlarda gezdim, gençlik çağımda
Kuzeylerde kalan karın suyunda.
Avuç içi kadar gölü özledim...
Dağların her yanı çiğdem sarısı,
Meyveye dönüşür kara çalısı,
Kuşburnu çiçeği gülü özledim...
Doğan’ım sevdalı yüce dağlara,
Gökteki buluta gelince sıra,
Yağmur ile gelen seli özledim...
Hamdi Halil DOĞAN
Kaynak: Beserek Dergisi - Emlek Hüyüklüler Sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği