1851 yılında Emlek Hüyük köyünde doğdu. Babasının adı Yusuf, kendi adı Ali’dir.
Ali, ailenin tek evladıdır. O yıllar Hüyük ve çevresinde aşıktan geçilmez. Yusuf’un evinde de sıkça cemler yapılır, aşık meclisleri kurulur, aşıklar gelenek, görenek üzere tasavvuftan felsefeye, muamma çözme sanatından atışma yapmaya değin tüm konularda çalar, söylerler. Ali, sazın, sözün, kısaca deyiş ve türkülerin dolu dolu yaşandığı bir ortamda büyür, gelişir.
Ali’nin babası Yusuf geçimini rençberlikle kit kanaat sürdürmektedir. Emlek’te toprak verimsizdir. Ürün alabilmek için emek gerekir, çaba gerekir daha da önemlisi çalışacak insan gerekir. Gel gör ki Ali’nin bu işlerde ne hevesi vardır, ne de isteği. Varsa yoksa cemlere katılmak, aşık meclislerinde bulunmak...
Ali, henüz çocuk denilebilecek yaşta kendi akranı bir kıza sevdalanır. İçindeki türkü aşkı sevda ateşi ile birleşince alır sazı eline başlar çalıp çağırmaya. Kısa zamanda dilinin bağı çözülür. Artık Emlek bölgesi ona dar gelmektedir. Yanında kamberisi ile birlikte başlar Anadolu’yu adım adım gezmeye. Divanda dergahta bulunur. Yol yordam öğrenir, cem yürütür.
Aşık Sıtkı Baba, Aşık Agahı ve Yassıpınarlı Aşık Halimi ile uzun yıllar birlikte dolaşırlar. Günlerden birgün, Hacı Bektaş Veli Tekkesine yol uğratır, Pir’e olan niyazını ve inancını tazeler. Huzura kabul edilir. Bu zamana kadar deyişlerini “Garip Ali” mahlası ile çalıp söyleyen aşığın meydandaki aceleci tavrı da dikkat çeker. Kendisine o günkü post nişin tarafından “önce sabretmeyi öğren, unutma ki başarının anahtarı sabırdır.
Bundan böyle senin adın Sabrı olsun” denir. Bu tarihten sonra da şiirlerini “KUL SABRİ” mahlası ile yazar. Ozanın ölümünden sonra el yazması olan şiir defteri bazı çocukları tarafından korunamayıp bilinçsizce yok edilmiştir. Çok az sayıdaki şiirleri sözlü basın dediğimiz (dilden dile) yollarla bize ulaşabilmiştir. Bu usta şairimizin bazı şiirlerinden örnekler:
Okudum ben baylı baylı
Bir menzilhaneye girdim
Yükleri var taylı taylı
Hırka giyer dervişleri
Kulakların mengûsları
Kırkların pinhan işleri
Çağırıyor Leyli Leyli
Üçlerin hakıpayinden
Mücevher kanı soyundan
Cümle mestane suyundan
İçirirler meyli meyli
Ol Hakk’i hazır bilmeyen
Kendi özünü bulmayan
Hakkınan yoldaş olmayan
Dolaştırır hayli hayli
KUL SABRİ’yem elif derdim
Elifi İmrandır virdim
Aynımda Ali’yi gördüm
Düştüm hâke paylı paylı
Güz ayları geldi goncası soldu
Ağ sayalar giydi dönünü dağlar
Fırkat ile yaman tutmuş iniler
Çevirmiş kıbleye yönünü dağlar
Sol yüce dağları kar geldi yastı
İşleyen yolları çılgayı kesti
Ben şad olam derken gam geldi bastı
Felek bizden aldı kinini dağlar
Ne bahtli yâr ile yayla yaylayan
İçip soğuk suyun zevkin eyleyen
İzzet ile ikram ile söyleyen
Diller feda kıldı canını dağlar
Yaylam yarın sana boz evler konar
Ter mahbup yiğitler yeğin at biner
Hublar da doldurmuş dolusun sunar
Onlar hoş geçirir gününü dağlar
KUL SABRİ özünü gerçeğe katar
Yücesinde nice nice er yatar
Yarın yaz gelince bülbüller öter
Dinleyin bülbülün ününü dağlar
Yeni bir yar sevdim hublar çağında
Cenneti alada firdevs bağında
Bir öd duştu dertli sinem dağında
Koylanır ateşin yanarım dilber
Siyah zülüflerin geçer seyranım
Gündüz mah cemalin nura hayranım
Kuruttun koymadın damarda kanım
Gönlüm bahçesinde solarim dilber
Ak sinen sineme beyaz göğsünden